Get In Touch
541 Melville Ave, Palo Alto, CA 94301,
ask@ohio.colabr.io
Ph: +1.831.705.5448
Work Inquiries
work@ohio.colabr.io
Ph: +1.831.306.6725

KUTSAL KİTAP HRİSTİYAN ONDALIK HAKKINDA NE DER?

Kültürümüzde verme konusunda herkesin çıkarcı görüldüğü yaygın bir düşünce vardır. Kar amacı olmayan bazı organizasyonlar kaynaklarını kötü yönetiyorlar. Bu nedenle birçok insan bağışlarıyla bu organizasyonları desteklemekte gönülsüzdür. Fakat herkesin çıkarcı görüldüğü yaygın düşünce Hristiyan topluluklara kadar uzanmıştır. Bazı ahlaksız televizyon müjdecileri ondalığın adını karalarken bir sürü imanlı da kilisenin işine bir katkıda bulunmuyor. Bunun önemli bir hata olduğuna inanıyorum, çünkü Kutsal Kitap, Hristiyanlara, göklerin egemenliği hatırına kaynaklarını iyi yönetmeyi emreder.

Tüm bu idare kavramı yaratılışla başlar. Yaratılış sadece Yaratılış kitabında değil Kutsal Yazılar’ın tamamında, özellikle Tanrı’nın tüm evrene sahip oluşunu kutlayan İsrail’in olduğu Mezmurlar’da kutlanır. “Rab’bindir yeryüzü ve içindeki her şey, Dünya ve üzerinde yaşayanlar” (Mezmurlar 24:1). Her şeyi yaratan ve her şeye sahip olan Tanrı’dır. Tanrı yarattığı şeylerin sahibidir. Biz, sahip olduğumuz şeylere Tanrı’dan gelen armağanları idare eden kişiler olarak sahibiz. Sahip olduğumuz tüm “varlıkların” nihai sahibi Tanrı’dır. O, bu şeyleri bize ödünç verdi ve bu şeyleri O’nu onurlandıracak ve yüceltecek bir şekilde kullanmamızı bekliyor.

Antik kültürde kahya evin sahibi değildi. Ev sahibi tarafından ev işlerini yönetmek üzere çalıştırılan biriydi. Mülkü yönetirdi ve evin kaynaklarını tahsis etmekten sorumluydu. Kahyanın işi, dolapların yemekle dolu olduğundan, paranın idare edildiğinden ve bahçe ile evin bakımlı olduğundan emin olmaktı.

İnsanlığın kahyalığı, Adem ve Havva’ya tüm yaratılış üzerinde tam yetkinin verildiği Aden bahçesinde başladı. Adem ve Havva’ya dünyaya sahip olma değil onu yönetme sorumluluğu verildi. Bahçenin sürülmüş ve ekilmiş olduğundan ve su istimal edilmediğinden veya sömürülmediğinden ve Tanrı’nın sağladığı ürünlerin bozulmadığından ve ziyan olmadığından emin olmalıydılar.

Kendi evimizde, kıyafet için elli dolar harcadığımızda bunun diğer amaçlar için artık elli dolara sahip olmadığımız manasına geldiğini biliriz. Herkes, milyarderler bile, sınırlı kaynaklarla çalışır. Bir kaynağı her kullandığımızda, bir karar alırız ve o karar nasıl bir kahya olduğumuzu ortaya çıkarır. Bu, Tanrı’nın bizi hesap verebilir kılmasındandır. O, bahçeye nasıl baktıkları konusunda Adem ve Havva’yı hesap verebilir kıldı. Tanrı, hizmetlerimizi, kişisel yaşamlarımızı, evlerimizi ve yaşamlarımızın her yönünü nasıl idare ettiğimiz hakkında ilgilidir. Tüm bu alanlar kaynakları yönetmeyi ve tahsis etmeyi ele alır.

Kahyalığın Kutsal Kitapsal kavramının merkezinde, ilk olarak Eski Antlaşma’da görülen ondalık bulunur. Ondalık sözcüğü “onda bir” manasına gelir. Temel prensip, her kişinin her sene kazancının onda birini Rab’be geri vermesiydi.

Ondalığın güzelliği sınıf savaşını ve politik kıskançlığı engellemiş olmasıdır. Eşitsizce, bir grup insanın diğer insanlardan daha yüksek bir yüzdeyle ödediği verginin insanları etkilemesini önledi. Bu olduğunda, ekonomi politikleştirilmiş olur ve adaletin güç uğruna umursanmadığı yetkili faiz grupları yaratır.
İsrail’de herkes aynı yüzdede verir ama aynı miktarda vermez. Bu yapıda, senede 10.000 dolar kazanan bir kişi 1.000 dolar ondalık verir. Senede 1 milyon dolar kazanan kişi 100.000 dolar ondalık verir. Zengin kişi çok daha fazla ondalık verirken fakir kişiyle aynı yüzdede bunu yapar.

İnsanlar ondalıklarını beklettikleri zaman Eski Antlaşma’da sorunların geliştiği görülür. Onlar Tanrı’nın yasasına itaatkar değildi. Malaki 3:8-10 şöyle der:

İnsan Tanrı’dan çalar mı? Oysa siz benden çalıyorsunuz. “’Senden nasıl çalıyoruz?’ diye soruyorsunuz. “Ondalıkları, sunuları çalıyorsunuz. Siz lanete uğradınız. Çünkü bütün ulus benden çalıyorsunuz. Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin. Beni bununla sınayın” diyor Her Şeye Egemen Rab. “Göreceksiniz ki, göklerin kapaklarını size açacağım, üzerinize dolup taşan bereket yağdıracağım.

Bu demek oluyor ki eğer ondalık ilkesi hala geçerliyse, ondalık vermediğimiz zaman sistematik bir şekilde Tanrı’dan çalıyor oluyoruz. İzin verin bunu tekrar anlatayım. Malaki’nin öğretisi, ondalık vermekte başarısız olduğumuz zaman sadece kiliseden, pastörlerden veya Hristiyan öğretmenlerden çaldığımızı değil aynı zamanda Tanrı’nın Kendisinden de çaldığımızı gösterir. Ama Tanrı’nın insanlar için sadece mahkumiyet sözleri değil aynı zamanda yollarından dönmelerine yönelik bir refah vaadi olduğuna da dikkat edin. Tanrı, göklerin kapaklarını açıp bereket yağdırma vaadiyle onlara sadakatleri konusunda meydan okudu.

Tanrı en başta neden ondalığı başlattı? Oymak olarak herhangi bir yer payı olmayan Levilileri desteklemek için. Levililer ulusun ruhsal ve eğitimsel sorumluluklarını yerine getirmek için ayrılmıştı ve yaptıkları iş ile fiziksel ihtiyaçları ondalık aracılığıyla karşılanıyordu (Çölde Sayım 18). Yeni Antlaşma altında ondalık, Tanrı’nın gerçeğinde insanları inşa etme ve müjdeyle günahkarlara ulaşma işini desteklemeye devam eder. Mesih kiliseler, seminerler, kilise organizasyonları, misyonerler ve daha birçok şey aracılığıyla Krallığını inşa eder ve büyütür.

Ondalık vermediğimiz zaman Mesih’in hizmetini azaltırız. Mesih’in bu dünyadaki krallığını genişletmenin en büyük engellerinden biri finanstır. Burada işleyen temel bir ilke var. Eğer hizmette iş için 100 dolarımız varsa, bu miktarla sınırlıyız. Bu parayı ziyan edip sadece 10 dolarlık bir gerçek iş yapabiliriz. Ama uzman yöneticiler ve titiz kahyalar olsak bile 110 dolarlık bir hizmet yapamayız.

Hristiyan hizmet Hristiyan bağışına bağlıdır. Bu bağış her zaman ve her yerde hizmet işini sınırlandırır.

Elbette savunduğum şey ondalığın yeni antlaşma çağında devam ettiğini farz ediyor. Bazıları ondalığın bugün de devam ettiğini inkar ediyor ama ilk Hristiyanların inandığı şey bu değildi. Birinci yüzyılın sonunda veya ikinci yüzyılın başında yazılan, elçiler aracılığıyla yapılan öğretişin bulunduğu Didache’de, krallığın işinin desteklenmesi konusunun sorgulanması hakkında önemli miktarda materyal bulunur. İlkel Hristiyan topluluğun ondalık vermeye devam ettiğini gösteren ondalık ilkesi bu işe net bir şekilde bitişiktir. Aynı zamanda Didache’de Hristiyana verilen ileriye dönük bir uyarı vardır, “Bağışınızı vermeden önce onun elinizde terlemesine izin verin.” İlginç bir metafor, değil mi? Verilen emir sahip olduğunuz parayı elinizde sıkmanız ve onu asla vermemeniz değil. Söylenmek istenen bu değil. Söylenmek istenen bağışınızı verdiğiniz yer konusunda çok dikkatli, çok anlayışlı olunması gerektiğidir.

Bu, krallığı finanse etmek hakkında zıt bir soruyu beraberinde getirir. Tekrar ediyorum, Malaki 3:10’da Tanrı şöyle der, “Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin.” Eski Antlaşma’da hem hayvan hem de ürün ondalığı merkezi bir yere, Levililer tarafından idare edilen ambara getirilirdi. Tüm ulustan alınan tüm ondalık bu yere getirilirdi ve sonradan insanların ihtiyaçlarına göre Levililer tarafından dağıtılırdı.

Bazı insanlar bunun Yeni Antlaşma çağında da her ondalığın gittiği ve dağıtıldığı tek bir ambar olması gerektiği manasına geldiğine inanır. Bu düşünceyle ilgili iki problem var. İlk olarak, Eski Antlaşma’da İsrail halkının tek bir merkezi konutu vardı. Yeni Antlaşma kilisesi başladığı zaman Efes’te, Korint’te, Selanik’te ve başka kasabalarda ve kentlerde kiliseler kuruldu. Artık tek bir merkezi konut yoktu. Dolayısıyla ondalıkları tek bir merkezi ambara getirme fikri sorun yaratır.

Bazı insanlar yerel kilisenin ambar olduğuna ve bu nedenle ondalıklarımızı verebileceğimiz tek uygun yerin bu olduğuna inanır. Fakat Yeni Antlaşma’nın hiçbir yerinde Eski Antlaşma ambarı yerel kiliseyle denk tutulmaz. Eğer yerel kilisenin ambar olduğuna inanıyorsak tüm Hristiyanların ondalıklarının gideceği merkezi yer hakkında tartışmamız gerekirdi. Tüm ondalıklarınız tek bir merkezi konuta gitmesi ve oradan da dağıtılması gerekirdi. Bunu yapmaya lütfeden bir yerel kilise henüz görmedim. İnsanları ondalıklarının tamamını yerel kiliseye vermeye zorlamak Kutsal Kitap’a aykırıdır. İnanıyorum ki ondalığın aslan payı yerel kiliseye gitmeli ama aynı zamanda bağışınızın “vermeden önce elinizde terlemesini” sağlamanızın sadece sezgiyi değil aynı zamanda bağışta özgürlüğü de ima ettiğine inanıyorum, öyle ki bağışınız bir semineri, Hristiyan bir okulu ve diğer değerli hizmetleri de kapsasın.

Kutsal Kitap, Tanrı’nın egemenliğine yatırım yapmamız gerektiğini öğretir. Maddecilik ilkesi üzerine inşa edilmiş bir ülkede yaşıyoruz ve maddeciliğin temel fikri şu: gecikmeli memnuniyet. Şimdi kazandığımız parayı hemen harcamak yerine onu biriktirip geleceğe yatırım yapıyoruz. Bu, sermayemizin bizim için işlemesini, servetimizin büyümesini sağlar.

Yapabileceğimiz en önemli yatırım Tanrı’nın egemenliği için yaptığımız yatırımdır, çünkü sonsuz sonuçları vardır. Bu sonuçlar sadece bizim için değil ama aynı zamanda ailemiz, çocuklarımız, torunlarımız içindir. Şimdiki Hristiyan nesil gelecek neslin hatırına Tanrı’nın işlerine yatırımda bulunmalıdır. Bu konuda İsa’nın uyarısı şöyle: “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir” (Matta 6:33).

Dürüst olmam gerekirse, eğer Tanrı’nın egemenliğine yatırımda bulunursanız, nihai çözümlemede hiçbir şey kaybetmeyeceğinize inanıyorum. Ondalık verin ve bunu yapmayı hayatınızın en erken dönemlerinde öğrenin. Çocuğunuz bir dolar harçlık alıyorsa o on sentin Pazar günü bağış kutusuna gittiğinden emin olun, öyle ki çocuk bu prensibi erken yaşta öğrensin. Devletin maaşımızdan kestiği vergiyi harcayamayacağımızı biliriz. “Net maaşla” yaşamamız gerekir. Tanrı’ya olan yükümlülüğümüz devlete olan yükümlülüğümüzden önce gelir. “En başta”, Tanrı’ya bağış yapmamız gerekir. Tanrı’nın egemenliğine yaptığınız yatırımda ne kadar ciddi olduğunuzu bilmek istiyorsanız, harcamalarınıza bakın. Bunlar, hazinenizin ve yüreğinizin nerede olduğu konusunda somut, objektif kayıtlardır.

R. C. Sproul