Get In Touch
541 Melville Ave, Palo Alto, CA 94301,
ask@ohio.colabr.io
Ph: +1.831.705.5448
Work Inquiries
work@ohio.colabr.io
Ph: +1.831.306.6725

KİLİSE LİDERLERİ İÇİN EKONOMİ : FAKİR OLMAK NEDEN BU KADAR PAHALI?

Editörler’in notu: Kilise liderlerinin “kentin esenliğini” (Yeremya 29:7) aramada daha etkili olması için ekonomi konseptlerinin ne manaya geldiğini, nasıl uygulanmaları gerektiğini ve kiliseyi nasıl etkilediklerini bilmeliyiz. Kilise liderleri için ekonomi serisinin amacı bir ekonomi teolojisi sunmak değil, aksine kilise liderlerinin imanla yaptıkları adanmışlıklara ekonomiyi ve halk politikasını nasıl uygulayacaklarını daha net düşünmesine yardımcı olması için temel bir anlayış seviyesi sağlamaktır.

Ciddi bir şekilde alkışlanan ve pek popüler olmayan bir film olan Koyun Katili’nde (1978) fakir olmanın neden bu kadar pahalı olduğunu vurgulayan bir sahne var.

Film 1970’lerde Los Angeles’in Watts bölgesinde yaşayan Afrika asıllı Amerikan bir aile hakkındadır. Günlük hayatın angaryasından kaçmaya teşebbüs eden aile bir cumartesi günü şehir dışına günlük bir gezi yapan arkadaşlarına eşlik etmeye karar verir. Henüz Watts dışına çıkamadan arabanın tekerleği patlar. Yedek lastikleri yoktur dolayısıyla jantın üzerinde arabayı eve geri götürmelidirler.

Filmin karakterleri bu olay karşısında pek bir şey yapmamalarına rağmen fakir olan biri bunun ailenin geleceği için ne manaya geldiğini kesinlikle bilir. Lastik patlaması gibi ufak bir tamir için paraları yoksa eğrilmiş bir jantın masrafını kesinlikle ödeyemeyeceklerdir. Araba ya terk edilecekti ya da hurdaya satılacaktı. Her iki olasılıkta da sonuç aynı olacaktı: artık bir arabaları olmayacaktı. Hayat onlar için biraz daha zor, daha zavallı bir hal alacaktı.

Bu, fakir olmanın en kötü yanlarından biridir: hemen hemen her şey bir lüks haline gelir.

Ekonomi merdiveninde daha yukarılardaysanız gerek lastik gerek diş olsun daha kötü ve daha pahalı hale gelmeden bunları tamir ettirirsiniz. Fakat fakirseniz ufak tamirlere bile paranız yetmez. Ve bunlar felaketle sonuçlanır. Bu, bir durumu umursamadığınız veya kaçınılmaz felaketten bihabersiniz manasına gelmez. Bunun bir sorun olduğunu ve hatta gelecekte daha büyük bir sorun olacağını bilirsiniz. Sadece bunun hakkında pek bir şey yapamazsınız.

Tüketimi Düzgünleştirme

Son zamanlarda tüketimin düzgünleştirilmesi hakkında bir makalede bahsettiğim gibi orta sınıfın alt sınırından yüzde bircilere kadar birçok Amerikalı için tüketim düzgünleştirme yaşam döngü modeli (mümkün olan en yüksek yaşam standardını korumak için bir zaman periyodunda yapılan harcamaların ve tasarrufun dengelenişi) ilk işlerinden emekliliğe kadarki ekonomik yaşamlarının genel eğrisini temsil eder.

Aynı şey çalışan fakirler için söylenemez. Genel bir yaşam modelinin aksine bu döngü yaşamları boyunca tekrar tekrar meydana gelir. Bu model bazen haftada bir kez bazen de senede birkaç kez tekrarlanır. Ama sık sık tekrarlanır ve çalışan fakirin gelir, tasarruf ve tüketim hakkındaki düşüncelerinde derin bir etkisi vardır. Ekonomi sınıfları arasındaki temel fark budur.

Orta sınıf bir ailenin ortalama aylık giderlerini düşünün. Yiyecek, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlar dışında yapılan ödemelerin tüketim düzgünleştirmeyle alakalı olduğunu fark edeceksiniz: ev kredisi, araba ödemesi, öğrenci kredisi geri ödemesi, kredi kartı faturaları, sigorta (araba, sağlık), tasarruf katkısı, emeklilik planına katkı, üniversite fonu, vb. Orta sınıfın her ay kazandığı gelirin çoğu geçmişte tüketilen şeyleri ödemek veya gelecekte tüketilmek üzere yapılan tasarruf amacıyla kullanılır.

Orta sınıf için tüketim düzgünleştirmeye başvurabilmek hayatı kolaylaştırır, onu daha az riskli hale getirir ve daha haz verici yapar. Çalışan fakir için tüketim düzgünleştirmeye başvuramamak hayatı zorlaştırır. Aslında, çalışan fakirin birincil ekonomik sorunlarından dördü tüketim düzgünleştirmeyle alakalıdır.

Çalışan Fakirin Dört Sorunu

İlk ve en bariz sorun, giderleri karşılamak için çalışan fakirin genellikle yeterli gelirinin olmamasıdır (1. Tür). İkinci ve daha önemli sorun, gelecekte yeterli para kazanamayacak gibi görünmesidir, bu da kredi kullanmayı sınırlandırır (2. Tür). Üçüncü sorun, “gelecek” denen zaman çerçevesinin çalışan fakir için varlıklı ve orta sınıfa göre çok daha kısa olmasıdır (3. Tür). Ve dördüncü sorun da, daha önce bahsedildiği gibi fakirliğin çok pahalı olmasıdır (4. Tür).

İşte size bu dört faktörün çalışan fakiri nasıl etkilediğine dair bir örnek. Tom kırsal bir kesimde yaşıyor ve tam zamanlı çalıştığı ve minimum maaş aldığı işine götürmesi için 2008 Dodge Neon marka arabasına güveniyor. Birkaç aşınmış motor parçasını değiştirmesi gerektiğini biliyor ama bu parçaları alacak parası yok (1. Tür). Birkaç hafta sonra araba artık çalışmaz ve tamiri ona 500 dolara mal olacaktır (bu, vergiler hariç bir buçuk haftalık maaşına denk gelir). Düşük maaşından ve geç ödemelerden dolayı ancak düşük bir kredi alabilir ve bu da uygun bir faiz oranında kredi bulmasını imkansız hale getirir (2. Tür).

Tom borç alabileceği bir yer aramaya karar verir. 100 dolar borç almanın iki haftalık faizi 15 dolardan 30 dolara kadar değişebilir. Farz edelim Tom en az oranda faiz ödemiştir. İki hafta sonra toplam geri ödemesi 650 dolar olacaktır, yıllık yüzde oranı %782,14 (4. Tür). Belli ki, Tom bugün 500 dolara sahip olmadığı gibi iki hafta sonra da 650 doları olmayacaktır (2. ve 3. Tür).

Borcunu ödeyemez dolayısıyla arabasını tamir ettiremez. Fakat arabasını tamir ettiremezse işe gidemez. Ve eğer işe gidemezse işini kaybeder ve ailesine destek olamaz veya faturalarını ödeyemez. Peki Tom ne yapmalıdır?

İlk tepkimiz onun bu duruma neden geldiğini merak etmek olabilir. Bu türde büyük bir sıkıntıya neden olan kararları için Tom’u cezalandırmaya dair sebeplerimiz bile olabilir. Belki okulda derslerine daha sıkı çalışsaydı daha iyi bir işi olurdu. Veya belki elektrik faturasını geç ödemeseydi bir kredi kartı olurdu. Muhtemelen zayıf bireysel seçimlerinin ve kontrolü dışında olan sistematik kısıtlamaların birleşmesi bu krize neden oldu.

Ama Tom’u eleştirmeyi bırakıp bu durumu nasıl çözümlendireceği konusunda ona yardımcı olabileceğimize bakarsak bir çözüm bulmanın karmaşıklığını ve zorluğunu anlamaya ve takdir etmeye başlarız. Bir kimse bu sorunların tuzağına bir kez düştüğünde onu buradan çıkarmak oldukça zordur.

Kiliseler Nasıl Yardım Edebilir?

Ülkemizde fakirlik hakkında yapılan tartışmaların çoğu genel seviyeye odaklanmaya eğilim gösterir. İşsizlik veya sağlık politikası gibi genel etkileri göz önünde bulundurmak önemliyken kişisel bir seviyede neler yapabileceğimizi göz önünde bulundurmamız da hayati önem taşır. Hem birey hem de kilise olarak Hristiyanlar fakir için yaşamı nasıl daha ucuz hale getirebilecekleri sorusuna cevaplar bulmaya zaman ayırırlarsa fakirler için çok şey yapabilirler.

Kiliselerin çalışan fakire nasıl yardım edebileceğine dair bir örnek, ihtiyaç temelli borçları koordine etmektir. Yeterli tasarrufa sahip kilise üyeleri diğer üyelerin ödünç alabileceği geçici bir yardım fonu bağışlayabilir. Para geri ödendiğinde fonlar borç verenlere geri döner öyle ki önceki tasarruflarını tazeleyebilsinler. (İdeal bir biçimde, bu borçlar faizci olmayı önlemek için faizsiz olmalıdır. Aynı zamanda geri ödemeyi yapamayanlar için bu borçlar bursa çevrilebilmelidir.)

Eğer Amerika’da daha fazla kilise bu türde programlar teklif etmeyi isteseydi fakir Hristiyanların iflas etmelerine, zalim borç verenlere gitmelerine veya sırf faturalarını ödemek için borca batmış hale gelmelerine çok daha az neden olurdu.

İhtiyaç halindekileri önemsemek (Efesliler 4:28) sadece yemek bankalarından ve sadakadan ibaret değildir. Bazen yardım için en iyi yol çaresiz zamanlarda kısa dönem durumlarını karşılamak için finansal bir köprü sağlamaktır. Tüketim düzgünleştirmesini mümkün kılmak için bir plan geliştirmek, çalışan fakire hayatı daha ucuz yapmak adına kiliselerin yardım edebileceği nispeten kolay bir yoldur.

Joe Carter