Müjde Nedir?
Bir anlamda, Kutsal Kitap’ın tamamı bir müjdedir. Yaratılış’tan Vahiy’e kadar okuduğumuzda, Tanrı’nın insanoğluna olan harika mesajını tamamen görüyoruz.
Ama birçok insan Kutsal Kitap’ın tamamını okuyor ve müjde anlayışları büyük ölçüde farklılık gösteriyor, belirsiz kalıyor ya da yanlış oluyor. Bazıları müjde derken, Tanrı’nın tüm iyiliğini maddi zenginlik için göstermesini kastediyor. Diğerleri Mesih’in adını politik bir ütopya olarak tanımlıyorlar. Bazıları da Mesih’i takip etmek, O’nun krallığına girmek veya kutsallığı arzulamak olduğunun önemini vurguluyorlar. Bunların bazıları Kutsal Kitap’a dayalı. Ama hiçbiri müjde değil.
Neyse ki bize müjdenin ne olduğunu açık ve net bir şekilde anlatan pasajları okuyabiliriz. Örneğin, Elçi Pavlus bize kutsal kitaptaki mesajda ilk önemli şeyin ne olduğunu açıklıyor:
Şimdi, kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip bağlı kaldığınız Müjde’yi anımsatmak istiyorum. Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun aracılığıyla kurtulursunuz. Yoksa boşuna iman etmiş olursunuz. Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.
1. Korintliler 15:1-4
Pavlus, Korintli imanlılara müjdenin mesajını hatırlatıyordu. Onlar bu mesajı aldılar, inandılar ve onunla kurtulmuş oldular. Onlar, Pavlus’un onlara verdiği müjde sözlerine sarıldıkça müjdenin bu güçlü ve kutsal olan faydaları yaşantılarında bulundu. Korintliler bu bereketleri hak etmiyorlardı ama müjde Tanrı’nın Mesih’teki lütfunu hak etmeyenlere duyuruldu. Korintlilerin en kötü başarısızlığı inançsızlık olabilir. Pavlus, müjde hakkındaki birçok övgüsüyle birlikte -hiç şüphe yok ki- öncelikleri arasında bunu “ilk öneme sahip” olarak görüyor.
O halde müjde nedir? Müjde öncelikle “Mesih’in günahlarımız için ölüşü” olan, Tanrı’nın iyi haberidir. Kutsal Kitap bize Tanrı’nın Âdem’i iyi bir yaratılışı yönetmesi için günahsız bir şekilde yarattığını söylüyor (Yaratılış 1). Daha sonra Âdem; Tanrı’dan ayrı düştü ve tüm soyuna kendisiyle beraber suçluluk, acı ve sonsuz yıkım getirdi (Yaratılış 3). Ama Tanrı, onun için tamamen uygunsuz olan biz isyancılar için, yüce sevgisinden dolayı daha iyi bir Âdem gönderdi. O bizim yaşamadığımız mükemmel bir yaşam sürdürdü ve bizim istemediğimiz suçluluğun ölümüne öldü. “Mesih günahlarımıza karşılık öldü.” derken, “O, çarmıhtaki kralımız Tanrı’ya karşı işlediğimiz suçların bedelini ödedi.” anlamına gelir. İsa, bizim yerimize ölüşüyle, kendi halkının ahlaki suçlarına karşılık olan Tanrı’nın gazabını kendi üzerine aldı. O ödenmemiş hiçbir bedel bırakmadı ve “Tamamlandı!” (Yuhanna 19:30) dedi. Ve biz sonsuza dek “Boğazlanmış Kuzu… layıktır! ” (Vahiy 5:12) diyeceğiz.
İkinci olarak; müjde, İsa’nın çektiği acıların ve ölümünün tamamen gerçek ve son derece kesin olduğunun önemini vurgulamak için “gömüldü” diyor. Kutsal Kitap diyor ki; “Onlar da askerlerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezarı güvenlik altına aldılar. ” (Matta 27:66). O’nu öldürdükten sonra, düşmanları İsa’nın gerçekten öldüğünden emin oldular. Rabbimizin ölümü son olmadığı gibi, bu aynı zamanda küçük düşürücüydü; “O’na kötülerin yanında bir mezar verildi” (Yeşaya 53:9). O hayret verici sevgisinden ötürü, İsa, hiçbir eksik olmadan tıpkı biz günahkarlar ve acı çekenler gibi tanımlandı.
Üçüncü olarak; müjde diyor ki, “Üçüncü gün dirildi.” Yıllar önce S. Lewis Johnson’ın bunu şu şekilde açıkladığını duydum: “Diriliş, Mesih’in ‘Tamamlandı!’ deyişine, Tanrı’nın ‘Âmin’ deyişiydi.” İsa “…aklanmamız için diriltildi” (Romalılar 4:25). Çarmıhta yaptığı günahlarımız uğruna kefaret olma işi, başarılı oldu. Dahası; dirilişiyle, sonsuza dek hüküm sürecek zaferli Mesihimizin “…Tanrı’nın Oğlu olduğu kudretle ilan edildi” (Romalılar 1:4). Yalnızca dirilmiş olan Mesih bize, “Korkma! İlk ve son Ben’im. Diri Olan Ben’im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir.” diyebilir ve nitekim diyor (Vahiy 1:17-18). Diri Olan ölümü yendi ve bizim için bir yer hazırlıyor -tüm halkının onunla birlikte sonsuza dek sevinç içinde yaşayacağı, yeni yer ve yeni gökyüzü-.
İşte bu Tanrı’nın biz günahkarlara yüce lütfunun müjdesidir. Daha fazla şey söylenebilecek olsa o da İsa Mesih’in muazzam işleri olurdu. Bize vaaz edilmiş Söz’e sarılalım. Eğer bu müjdeye inanırsak, faydasız bir şeye inanamayız.
Ray Ortlund
Daha Fazla OkuTanrı Hristiyanlara Sırt Çeviri mi?
Tanrı’nın İsrail halkını kutsaması için İsrail’deki kahinliğe Harun aracılığıyla verdiği büyük bereket, Rab’bin yüzünü onlara çevirip esenlik vermesiydi (Çölde Sayım 6:24-26). Bu, Tanrı ile halkı arasında var olacak mutlu, kutsal ve pozitif ilişkinin ifade ediliş şekliydi.
İnsanlar günaha ya da umutsuzluğa düştüklerinde ve acı çektiklerinde bunun sebebini hemen günaha bağlayamıyorlardı, onlar Tanrı’nın kendilerine istedikleri kadar yakın olmadığı hissine kapıldılar. Tanrı, onları istedikleri kadar bereketliyor gibi görünmüyordu. Bu durumu Tanrı’nın onlara sırt çevirmesi şeklinde tanımladılar.
Bunu neredeyse bir güneş tutulmasına benzetebiliriz. Tanrı yüzünü bize çevirdiğinde bir parlaklık olur ama yüzünü başka bir yöne çevirdiğinde bir karanlığı deneyimleriz. Bu, ruhsal anlamda duyduğumuz bir üzüntü olabilir. Bu, ruhsal anlamda sıkıntılar çektiğimiz bir dönem olabilir. Günahımız yüzünden hatta yaşadığımız dünyanın yozlaşmışlığı yüzünden de olabilir. Bu her zaman Tanrı’yı aramamıza ve O’nun yüzünü yeniden bulmaya çalışmamıza yol açmalıdır.
Şu sorunun cevaplanmasını istiyorum, “Mezmur 39’da tam olarak neler oluyor?” sonlara doğru Mezmur yazarı şöyle diyor, “ya Rab, uzaklaştır üzerimden bakışlarını, göçüp yok olmadan mutlu olayım!” (Mezmur 39:13). Bu oldukça ilgi çekici. Bu bölümü birçok kez vaaz etmeye çalıştım. Tam olarak burayı çözemiyorum aslında. Mezmur yazarı şöyle der gibi, “Bazen Rab, bana o kadar yakınsın ki zor nefes alıyorum. Bırak da biraz nefes alayım”. Mezmur yazarı bunu imanından dolayı mı yoksa günahından dolayı mı söylediğini bilmiyorum. Bu çok dikkat çekici bir pasaj. Bu, kusursuz bir biçimde Tanrı’ya yakın olmayı istediğimizi gösteriyor. Tanrı’nın varlığını güçlü bir şekilde hissetmek istiyoruz fakat Tanrı’nın varlığı bazı zamanlarda çok büyük bir baskı olabilir.
Mezmurlar hakkında sevdiğim şeylerden biri de birçok farklı hayat şartlarında bize sözcükler vermesidir. Moralimiz gerçekten bozuk olduğunda ve sanki Tanrı bizden uzaktaymış gibi hissettiğimizde, Mezmur 88 yanı başımızdadır. Büyük sevinç ve kutlama zamanlarında okuyabileceğimiz bir sürü Mezmur var. Bu yüzden Mezmurları öğrenmeye ihtiyacımız var öyle ki karşımıza çıkan çeşitli yaşam tecrübelerinde hangilerini okuyacağımızı bilelim.
Dr. Robert Godfrey ile yapılan bir söyleşiden alıntıdır.
Daha Fazla Oku
Yargı Kürsüsü
Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!
Matta 25:41
Tanrı Tüm İnsanlığı Yargılayacaktır.
Son yargının gerçekleşeceği, Yeni Antlaşma’nın lütuf aracılığıyla sahip olduğumuz kurtuluş mesajının içine oturduğu çerçeveyi oluşturur. Pavlus, yargının kesin olduğu gerçeğini Atinalı düşünürlere vurguladı (Elçilerin İşleri 17:30-31). Ve Müjde’yi özellikle detaylıca yorumladığı Yeni Antlaşma mektubu olan Romalılar’da ayrıntılı olarak açıkladı (Romalılar 2:5-16). Pavlus bu mektubunda “Tanrı’nın adil yargısının açıklanacağı gazap gününden” ve “gelecek gazaptan” bizi İsa Mesih’in kurtardığını ilan eder (1.Selanikliler 1:10; Romalılar 2:5; krş. Romalılar 5:9; Efesliler 5:6; Koloseliler 3:6; Yuhanna 3:36, Vahiy 6:17; 19:15). Kutsal Yazılar boyunca sıkça karşımıza çıkan Tanrı’nın öfkesi, hiddeti ve kızgınlığı yargıyla ilgili kavramlardır. Bahsettiğimiz bu kavramlar her zaman Kutsal Yaratıcı’nın günahı etkin bir şekilde yargılamasını işaret eder. Tıpkı gazabı’nın bu dünyada günahı yargıladığı gibi. İsa Mesih’in aracı egemenliğinin Babası adına yargıçlık ederek tamamlanması sonucunda tüm insanların yargılanacağı mesajı Yeni Antlaşma boyunca görülen bir temadır (Matta 13:40-43; 25:41-46; Yuhanna 5:22-30; Elçilerin İşleri 10:42; 2 Korintliler 5:10; 2 Timoteos 4:1; İbraniler 9:27; 10:25-31; 12:23; 2 Petrus 3:7; Yahuda 6-7; Vahiy 20:11-15). Mesih geri geldiğinde ve tarihin akışı sona erdiğinde, çağlar boyunca yaşayan tüm insanlar yargılanmak üzere dirilecektir. Herkes, Mesih’in yargı kürsüsü önünde duracaktır. Bu olayı hayal etmek elbette imkansızdır çünkü insanın hayal gücü egemen bir Tanrı’nın neler yapabileceğini anlayacak kapasite de değildir.
Yargı günü herkes kendi adına Tanrı’ya hesap verecektir. Bunun sonucunda Tanrı, Mesih aracılığıyla “herkese yaptıklarının karşılığını verecektir” (Romalılar 2:6; krş. Mezmur 62:12; Matta 16:27; 2.Korintliler 5:10; Vahiy 22:12). Yeniden doğuşa sahip olan ve Mesih’in kulları olarak doğruluğu sevmeyi ve kutsal cennetin yüceliğini arzulamayı öğrenen imanlılar tanınacaklar ve Mesih’in onlar adına sunduğu kefaret ve erdemler sayesinde aradıkları ödüllere kavuşacaklardır. Geriye kalan insanlar ise seçtikleri tanrısız yaşam şekline uygun bir kadere mahkûm olacaklar. Onları bekleyen bu kaderin sebebi kendi suçlarıdır (Romalılar 2:6-11). Tanrı’nın isteğini ne kadar bildikleri, suçlarının yargılanması için ölçü olacaktır (Matta 11:20-24; Luka 11:42-48; Romalılar 2:12).
Gerçekleşecek olan bu yargı, Tanrı’nın adaletini ortaya koyacaktır ve en sonunda O’nun haklı olduğunu ilan edecektir. Tanrı’nın “bütün ulusların kendi yollarından gitmelerine izin verdiği” ve bu günahkâr dünyada kötülüğün yayılmasına izin verdiği gerçeğine baktığımızda, Tanrı’nın adaletinden veya adaletinin egemen oluşundan kuşku duyulması şaşırtıcı değildir. Ancak Tanrı’nın adil yargısı O’nun yüceliğini gösterir ve Son Yargı gerçekleştiği zaman, Tanrı’nın doğruluğu umursamaktan vazgeçtiğine dair olan kuşkular ortadan kalkacaktır (Mezmur 50:16-21; Vahiy 6:10; 16:5-7; 19:1-5).
Mesih’e ait olduğunu iddia edenlerin durumuna baktığımızda, bu kişilerin sözleri ve eylemleri gözden geçirilecektir (Matta 12:36-37). Mesih’e ait olduklarını söyledikleri iddiaları dürüst ve yenilenmiş bir yüreğin ürünü mü (Matta 12:33) yoksa sadece ikiyüzlü dincilikten ileri gelen papağan çığlığı mı (Matta 7:21-23) olduğunu gösteren kanıtlar ortaya çıkarılacaktır. Yani herkes gerçekte olduğu şey neyse ona göre Tanrı’dan karşılığını alacaktır. İmanlı olduklarını iddia etmelerine rağmen yeni bir yaşam sürmekten ve günahtan uzak durmayanlar. Tanrı’yla başkalarına sevgi dolu bir şekilde hizmet ederek kendisini belli etmeyen kişiler yeni yaşama sahip olmadan kaybolacaktır (Matta 18:23-25; 25:34-46; Yakup 2:14-26).
Düşmüş melekler (yani cinler) son günde yargılanacaklardır (Matta 8:29; Yahuda 6). Kutsal Yazılar’da hangi role sahip olacakları tam olarak açıklanmasa da, kutsallar bu yargılama sürecine dahil olacaktır (1.Korintliler 6: 3). Gelecek olan yargının farkında olmak her zaman şu an tövbe etmemiz için bir çağrıdır. Sadece tövbekârlar, yargı zamanına hazır olacaktır.
Daha Fazla Oku
Ölülerin Dirilişi
Ama biri çıkıp, “Ölüler nasıl dirilecek? Nasıl bir bedenle gelecekler?” diye sorabilir. Ne akılsızca bir soru! Ektiğin tohum ölmedikçe yaşama kavuşmaz ki! Ekerken, oluşacak bitkinin kendisini değil, yalnızca tohumunu –buğday ya da başka bir bitkinin tohumunu– ekersin…
Ölülerin dirilişi de böyledir. Beden çürümeye mahkûm olarak gömülür, çürümez olarak diriltilir. Düşkün olarak gömülür, görkemli olarak diriltilir. Zayıf olarak gömülür, güçlü olarak diriltilir. Doğal beden olarak gömülür, ruhsal beden olarak diriltilir.
1. Korintliler 15:35-37, 42-44
Mesih’te Ölmüş Olanlar Yücelik İçinde Dirilecektir
İsa Mesih ölümden dirilenlerin ilkiydi (Elçilerin İşleri 26:33) ve bu dünyaya geri döndüğü zaman hizmetkarlarını da kendisininki gibi diri bir yaşama kavuşturacaktır (1.Korintliler 15:20-23, Filipililer 3:20-21). Tabii ki İsa, ölmüş tüm insanları diriltecektir ancak iman aracılığıyla O’na ait olmadan ölenler yargılanmak amacıyla diriltilecektir (Yuhanna 5:29). İsa’nın ikinci gelişinde hayatta olan Hristiyanlar, o gün geldiğinde muhteşem bir dönüşüm geçirecektir (1.Korintliler 15:50-54). İkinci gelişten önce ölmüş Hristiyanlar ise görkemli bir bedene kavuşacaktır (2.Korintliler 5:1-5). Ölümlü ve ölümsüz beden arasında, İsa’nın durumunda olduğu gibi benzer bir devamlılık olacaktır. Çünkü İsa Mesih ölüp dirildiğinde sahip olduğu beden ölmüş bedeniyle aynıydı. Pavlus diriliş bedeni ile ölümlü beden arasındaki ilişkiyi tohum ve tohumdan gelen bitki arasındaki ilişkiye benzetir (1.Korintliler 15:35-44). Bu durumda başlangıç noktası ve ortaya çıkan ürün arasında büyük farklılıklar bulunan bir tür devamlılık olduğunu anlamalıyız. Ayrıca Pavlus, her durumda bir nitelik farkı olacağından da bahseder. Şu an sahip olduğumuz bedenler Adem’inkine benzer olarak doğal ve dünyasaldır. Her türlü zayıflığa ve çürümeye açıktır ve eninde sonunda ölecektir. Ama dirilmiş bedenlerimiz, Mesih’inkine benzer olarak ruhsal olacak (Kutsal Ruh tarafından yaratılan, doldurulan ve desteklenen) ve ebedi, çürümez, ölümsüz ve göksel olana ait olacaktır (1.Korintliler 15:45-54).
Bununla beraber, dirilmiş bedenlerimizin geçirdiği bu değişime rağmen Mesih dirildiğinde öğrencileri O’nu tanımıştı ve beden almış Musa ve İlyas’ta ayrıca o gün dağda tanınır bir durumdaydı (Matta 17: 3-4). İsa’nın dirilişinden sonra dirilen Yahudi kutsalların tanındığını da ayrıca gördük (1.Korintliler 15:45-54). Öyleyse dirilecek Hristiyanların da birbirini tanıyacağını basitçe görebiliriz. Bu yüzden sevdiğimiz ve ölüm yüzünden kaybettiğimiz imanlılarla bu dünyanın ötesinde yeniden sevinçle bir araya gelmeyi bekliyoruz. 1.Selanikliler 4:13-18 ayetlerinde, Mesih’e iman ederek ölmüş kişileri sonsuza kadar kaybettiklerinden korkan hayattaki imanlılara bu gerçek ima edilmişti. Pavlus bu ayetlerde, Mesih’in gelişinden bahsederek okuyucularının Hristiyan sevdiklerini kesinlikle tekrar göreceğini temin eder.
Tanrı’nın yenilenmiş karakterlerimizi değiştirmek için kullandığı örnek model İsa’nın candan sevgisi ve alçakgönüllülüğüydü. O halde bu dünyada yaşadığı dönemde bu nitelikleri kusursuzca sergilediği bedeninin şimdiki yüceltilmiş yani diriltilmiş hali de bizim bedenlerimiz dirildiğinde alacağı biçim için örnek bir modeldir. (Filipililer 3:21)
Hristiyanların şu an sahip olduğu bedenler, yenilenmiş yüreklerin arzularını ve amaçlarını ifade etme konusunda her halükârda zayıf araçlardır. Çekingenlik, asabiyet, şehvet, depresyon, arkadaşlıklarda soğukluk vs. gibi kutsalların mücadele ettiği birçok zayıflığın sebebi fiziksel yapımız ve davranış kalıplarımızla yakından bağlantılıdır. Ölülerin dirildiği gün sahip olacağımız bedenler, yenilenmiş karakterlerimize kusursuz bir şekilde uyacaktır. Bu bedenler kutsallığımızı göstermemiz için sonsuzluklar boyunca mükemmel araçlar olacaktır.
“Yüceltilme” (Tanrı’nın yaşamlarımızdaki bir görünümü olduğu için böyle adlandırılır, 2.Korintliler 3:18), Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın ahlaki ve ruhsal yapımızı İsa Mesih’e benzer olarak kusursuz ve kalıcı bir biçimde dönüştürmek üzere yenilediği zaman başladığı işi tamamlamasına verilen addır. Yüceltilme, Tanrı’nın bizleri en nihayetinde ölümsüz bedenlerde günahsız yaratıklara dönüştüren gücünün işidir. Yüceltilmiş son durumumuz kavramsal olarak şunları içerir.
- Zihinsel anlayış güçlerimizin sınırsız olarak genişlemesi yoluyla kusursuz bir lütuf bilgisi. (1.Korintliler 13:12)
- Baba ve Oğul’u görme ve onlarla birlikte olmanın kusursuz sevinci.
- Sevgi ve itaat için özgür olmuş doğanın ve yüreğin kusursuz birleşiminden gelen Tanrı’ya kusursuz tapınma ve hizmet.
- Günahlı, kötü, zayıflatan ve öfkelendiren her şeyden kusursuz bir kurtuluş.
- Farkında olduğumuz tüm tutkuların kusursuzca gerçekleşmesi (burada gerçekleşen tutkular cinsel arzular, acıkma, susama ve uyku değil ancak Tanrı ile daha çok paydaşlık yapma arzularıdır)
- Bu dünyada yaşadığımız sürece iyi ve değerli olan ancak kapasitenin yetersizliğinden ötürü eksik kalan ne varsa kusursuzca tamamlanması.
- Bütün bu mükemmel şeyleri deneyim etme sonucunda gelen sonsuz bir kişisel büyüme.
Pavlus, Romalılar 8:30’da çarpıcı bir geçmiş zaman kipi ile Tanrı’nın seçilmişlerini kurtarma eylemi hakkındaki analizini sonlandırır. “Tanrı… akladıklarını yüceltti”. Yüceltilme dediğimiz şey hem Pavlus’un günlerinde hem de yaşadığımız bu günlerde, (İsa hariç herkes için) gelecekte olması beklenen bir olaydır. Ancak Pavlus’un düşüncesi açıktır, yüceltilmemiz burada ve şu anda Tanrı’nın egemen tasarısında kesinlikle gerçekleşecek sabit bir nokta gibi ele alınır ise, halihazırda gerçekleşmiş kadar geçerlidir. Ayette geçmiş zaman kipini kullanmasının sebebi yüceltilmemizin kesin olarak gerçekleşeceğinden emin olmamız içindir. Hristiyan umudunun kesinliği ve güvencesi budur.
Daha Fazla Oku
Üçlübirlik
RAB, İsrail’in Kralı ve Kurtarıcısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki, “İlk ve son benim, Benden başka Tanrı yoktur.
Yeşaya 44:6
Tanrı Birdir ve Üçtür
Eski Antlaşma sürekli olarak kendine tapınılması ve sevilmesi gereken, kendini açıklayan tek bir Yaratan Tanrı olduğunu bildirir (Yasa’nın Tekrarı 6:4-5; Yeşaya 44:6-45:25). Yeni Antlaşma da bununla hem fikirdir (Markos 12:29-30; 1.Korintliler 8:4; Efesliler 4:6; 1.Timoteos 2:5). Bununla beraber kurtuluşu sağlamak amacıyla bir takım gibi birlikte hareket eden üç kişiden bahseder. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh (Romalılar 8; Efesliler 1:3-14; 2.Selanikliler 2:13-14; 1.Petrus 1:2). Üçlübirlik’i tarihsel olarak formüle etmek Tanrı’nın doğasıyla ilgili olan, kavrayışımızın ötesindeki bu gizemin çerçeve içerine alınarak açıklanmasını amaçlar.
Bu doktrin, Yeni Antlaşma tarihçilerinin kaydettiği gerçeklerden ve bu gerçeklerden ortaya çıkan vahiysel öğretiden kaynaklanır. Babası’na dua eden ve aynı şekilde dua etmeyi öğrencilerine de öğreten İsa, öğrencilerini tanrısal doğası hakkında ikna etmişti. Böylece O’nun tanrısal bir öze sahip olduğuna iman etmek, O’na tapınmanın ve O’na dua etmenin doğru olduğuna inanmak, Yeni Antlaşma imanının temel niteliğidir (Yuhanna 20-28-31; krş. 1:18; Elçilerin İşleri 7:59; Romalılar 9:5; 10:9-13; 2.Korintliler 12:7-9; Filipililer 2:5-6; Koloseliler 1:15-17; 2:9; İbraniler 1:1-12; 1.Petrus 3:15). İsa bir başka Paraklit’i göndereceğini vaat etti (kendisi ilk Paraklitti). Az önce kullandığımız Paraklit kelimesi, Grekçede parakleytos (παράκλητος) diye geçen kavram; danışman, savunucu, yardımcı, tesellici, müttefik, destekçi olarak çok yönlü kişisel bir hizmeti ifade etmektedir (Yuhanna 14:16-17, 26; 15:26-27; 16:7-15). Vaat edilen hizmeti gerçekleştirmek amacıyla Pentikost Günü gelen bu diğer Paraklit, başlangıçtan beri üçüncü tanrısal kişi olarak sayılan Kutsal Ruh’tu. Pentikost’tan kısa bir süre sonra Petrus, Kutsal Ruh’a yalan söylemenin Tanrı’ya yalan söylemek olduğunu deklare etti (Elçilerin İşleri 5:3-4).
Böylece Mesih, vaftizin “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla” (burada tekil bir dil kullanılıyor: tek Tanrı, tek ad), yani Hristiyanların kendilerini adadıkları üç kişi ama tek olan Tanrı’nın adıyla yapılmasını emretti (Matta 28:19). Öyle ki İsa’nın vaftiz olduğunu anlatan bölümde de bu üç kişi ile karşılaşırız: Baba Oğul’un doğruluğunu tanıdı bundan sonra Ruh, Oğul’un yaşamında ve hizmetinde varlığını gösterdi (Markos 1:9-11). Böylece 2.Korintliler 13:14’te Üçlübirlik’in bereketlemesiyle karşılaşıyoruz. Bununla beraber Vahiy 1:4-5’te Baba, Kutsal Ruh ve Oğul’dan esenlik ve lütuf duasını görüyoruz (eğer Ruh’un Üçlübirlik’in diğer kişileriyle eşit derecede Tanrı olduğunu düşünülmeseydi, Ruh’u Baba ile Oğul arasına yazılır mıydı?). Bunlar Yeni Antlaşma’nın Üçlübirlik öğretisi hakkında ki görüşünün ve vurgusunun daha dikkat çekici bazı örneklerinden biridir. Tarihsel anlamda Üçlübirlik’in teknik dili orada bulunmasa da Üçlübirlik inancı ve görüşü Kutsal Kitap’ın geneli boyunca mevcuttur. Bu yüzden Üçlübirlik bir Kutsal Kitap doktrini olarak kabul edilmelidir: Tanrı’nın kimliği hakkında ki bu doktrin Eski Antlaşma da neredeyse hiç belirgin olmasa da Yeni Antlaşma’da basit ve açık bir ebedi gerçektir.
Bu doktrinin temel bildirisi, tek olan Tanrı’nın kendi içerisinde ki birliğinin kompleks bir yapıya sahip olmasıdır. Bahsettiğimiz üç kişisel “öz”, birbirine tamamen eşittirler, ebediyen birbiriyle birliktedirler ve bireysel farkındalığa sahiptirler. Her biri “sen” dediği iki kişiyle olan ilişkisinde aynı zamanda “ben”dir ve her biri diğer ikisiyle birlikte aynı tanrısal öz açısından tamamen paydaştır. Bu üç kişisel öz, tek bir kişi tarafından oynan üç ayrı rol değildir (bunun adı modalizmdir). Ayrıca bu üç kişisel öz, tek bir kümenin içerisindeki üç tanrıda değildir (bunun adı da triteizmdir). “O” olarak bilinen tek Tanrı aynı zamanda ve eşit derecede “Onlar”dır ve “onlar” daima birliktedir ve iş birliği içerisinde çalışırlar. Bu iş birliği içerisinde Baba eylemi başlatır, Oğul itaat eder ve Kutsal Ruh her ikisinin isteğini gerçekleştirir ki ayrıca bu halihazırda Ruh’ta aynı isteğe sahiptir. Bu, Tanrı’nın İsa’nın sözleri ve yaptığı işler aracılığıyla açığa çıkardığı gerçektir ve Yeni Antlaşma’nın ortaya koyduğu kurtuluşun gerçekliğini destekler.
Üçlübirlik doktrininin bizim için pratik önemi, bize karşı yaptıkları lütufkar hizmette Üçlübirlik’in her kişisine eşit derecede dikkat ve yücelik vermemiz gerektiğidir. Üçlübirlik’in sunduğu hizmet, Müjde’nin temel konusudur. Nitekim İsa’nın Nikodim’le sohbetinde gördüğümüz gibi, üç Kişi’nin Tanrı’nın lütuf planındaki farklı rollerini dikkate almadan müjdeden söz edemeyiz (Yuhanna 3:1-21; özellikle ayet 3, 5-8, 13-15). Hristiyan inancıyla ilgili Üçlübirlik’i reddeden her türlü öğreti Kutsal Kitap standartlarına göre yetersiz kalır ve kesinlikle temelinde yanlıştır. Bu tür öğretilere yaklaşmak Hristiyanların yaşamlarını doğal olarak yoldan çıkarmaya meyillidir.
Daha Fazla Oku